Kitabım

Kitabım
Bir Avuç Köz...

17 Aralık 2010 Cuma

SESİMİZE KÜL YAĞMADAN



İnsan insanı sevmiyor
Baharı ürkütüyorlar
Söylerken dilim acıyor
tabut boyları küçüldü
güneşi kirletiyorlar

Hep yolcu olmayalım
Biraz yoldaş olalım
Gel bu gece sevgilim
Filistin'li bir çocuğun
Sapanına taş olalım

yapmayın
yakında bahar gelecek
Utandırmayın

Söğüt dalında serçe
Gibi güzeldi gülüşüm
Şimdi serçe gövdesinde
Koca bir mızrak gibi
Çağa aykırı duruyor
En masum düşüm

Hep ateş olmayalım
Biraz da buz olalım
Gel bu gece sevgilim
Tuzla'da bir işçinin
Sofrasına tuz olalım

Susmayın
Sesimize kül yağacak
Yangını çoğaltmayın
Kiminle, nerede, ne yerseniz yiyin ama
Aşk ile ekmeğin
İki kardeş olduğunu
Hiç unutmayın...

Barış Çelimli

13 Aralık 2010 Pazartesi

AŞK CEMİNİN DÜŞKÜNÜ

Aşk ümmidir
Okuma yazma bilmez
Bildiğini okur,
Yine gördüğüme cahil
Kör düğüme ehil kaldım
İçine ruh basılmış ceset gibiyim

Bitmiyor ama ne yapsam
Köz yığınıdır sanki içimdeki şiirler
Her şiirin gizine adını tutuşturup
Adının her harfine ayrı tutuştum
Geçsin diye bekliyorum
Dilimin yanık izleri

Aşk Bektaşidir
Bir dizinde arslan
Bir dizinde ceylan
Av ile avcıyı
Bir kucakta buluşturan

Yetmiyor ama ne yapsam
Ne kalemin karalığı ne kağıdın aklığı
Çöldeki bir kadırganın
Suya özlemine benzer
Yüzünün ellerime uzaklığı

Aşk mevlevidir
Döner hiç durmadan
Çağırır
Kim olursan ol
Gidersin

Bitmiyor ama ne yapsam
Sen böyle dilimin kül belası
Yüzümün ağrıyan hüznü olalı,
Düşkünüyüm*
Aşk
Ceminin...


Barış Çelimli


* Cem'e alınmayan, cezalı.

4 Kasım 2010 Perşembe

KLASİK ŞAİR

YOLUN NERESİ DEMİŞTİN CAHİT

SENLE DOLU DÜŞÜNCEM

Gecenin kırbacı şakladıkça, düşlerimin çıplak sırtından yayıldı acı. Dilim dilim özlem, ılık ılık yalnızlıktı, düşümden ruhuma sızan kan.Ben seni düşündükçe hayat üstüme doğrulttu mızraklarını. Ama ben seni düşündüm hep mızrak ucunda. Ekseriyetle geceleri düşündüm seni. Kırbacı daha bir şaklıyordu gecenin. Düşlerimin sırtı daha bir çıplaktı ama, geceleri sana daha çoktum. Gündüzümü kiralamıştım bir şirkete, bir işe, bir koşturmacaya. Evimin kirası, suyumun faturası derken, daha giyinik düşlerle geçiyordu gündüzlerim. Ama gecelerim öylemi. Sen ve senli düşlerim, hasretinin bıçağını bileyleyip usul usul kesiyordu düşlerimin etini. Bu bir ayindi. Bir zikir. Bir kendinden geçiş ve yeniden varoluş.

Düşüncem dolup taşıyordu birçok şeyle. Örneğin Tuzla'da bir işçi tam da güverteden denize düşerken ne düşünüyordu.bunu gerçekten merak ediyordum. Öleceğini mi? Yoksa çocuğuna alamadığı ayakkabıyı mı? Ben, Tuzla'da denize düşmekte olan bir işçi olsam şunu düşünürdüm belki de: "Keşke bugünkü yövmiyemi anama yollasalar. "

Bazen de ülkemin kadınlarını düşünürüm. Ezilmişliklerini. Muratsızlıklarını. Acılarını, ağıtlarını, özlemlerini ve nasıl da güçlü olduklarını. Onca acıya nasıl katlandıklarını. "Baba beni kocaya verme, baba beni satma" -baba beni okula gönder-diyemeyen,kardeşinin, namusuna bekçi duruşuyla, gözyüzünü bizlere nazaran daha nadir gören, başı öne eğik kızlarını ülkemin.
Ya çocuklar. Çocukları ülkemin. Okulu uzak yirmi kilometre yürü babam, de babam, yağmur da, kar da, kışta. Kaç gel büyük şehre çırak ol, olamazsan mendil sat, çiçek sat, o da olmadı kap ve kaç. 
Bir ömre daha baştan "görülmüştür" damgası. 
Büyük şehir gül kokmaz, gül kanar. 
Mendili bol çocukların ama, sarmazki gül yarasını.
Mafyadan, çeteden, şehrin öteki sahiplerinden dolayı zordur bir köşe kapmak ama, ömrü çoktan kapılmış ve kaçılmıştır artık...

Daha neler neler. Düşüncemi dolduran ne kıyametler. Seninle doluyken düşüncem, biraz daha uzaklaşırım, insandan, hayattan, akıp giden zamandan. 
Acıdır seni düşünmek. Ama güzeldir bana. 
Şair demiş ya, 
"kamyonlar kavun taşır ben hep seni düşünürüm" 
Darılmasın Külebi, mazot çok pahalı artık, toprak eski veriminde değil, kavunların tadı kalmadı, çiftçi borç içinde, komyoncular iş yapamıyor. 
Kamyonlar kavun taşıyamasa da ben hep seni düşünüyorum...

Seni daha sade düşünmek, daha ince, daha yalnız düşünmek istiyorum. Ama elimde değil. Seni düşünmenin bir kırbacı daha şaklarken düşlerimin çıplak sırtında, yoksulluk sınırı, açlık sınırı gibi rakamlar geçiyor aklımdan. 
Ve sınırları zorlayan sabrı insanların. 

Ustanın dediği gibi;

"Seni düşünmek güzel şey,
Seni düşünmek ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden,
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey."

Benim için acı da olsa seni düşünmek, o acıyla çiçekleniyor kalbim. Ruhumun baharına serpilen acı tohumlarla açıyor olsa da kalbimin çiçekleri, pişiyor ruhumun toprağı, acısıyla hasretinin. 

Bereketimsin. 



Barış Çelimli

KARA GÖZLÜ ÇOCUK BİR MENDİL DAHA VER

Güne güzel başlamaktı niyetim. Şubat ayının son günü sanki mayıs ayının ilk gününü ödünç almıştı. Hava olabildiğine güzel.
Bir günü güzelleştirmek için Çengelköy'de martı, vapur ve dalga seslerinin eşliğinde taze çay içmekten daha iyi ne olabilirdi 
ki... 

Sahile kadar yürüdüm. Büyük çınarın dibinde, denizi seyredecek biçimde küçük bir masaya oturdum. Yanıma gelen garsona taze ve demli bir çay söyledikten sonra, bakışlarımı çırılçıplak soyup; boğazın, martıların, irili ufaklı gemilerin ve köprünün koynuna soktum. Çayımdan ilk yudumu almamla birlikte iskeleden ayrılan bir şehir hatları vapuru, heybetine rağmen genç ve zarif bir gelin gibi ağır ağır süzülüp, Beşiktaş'a doğru ilerlemeye başladı...

İşine gidenler, okuluna gidenler... 
Şiir yazasım vardı ama aklımı kemirmeye başlamıştı. İşine gidenler, okuluna gidenler... İş... Okul...
İşine gidenlerin okula giden çocukları, okula gidenlerin işe giden babaları... Sabahın bu saati, şehrin her 
yerinde bu insanlar vardı. İşine gidenler, okula gidenler, gidecek işi olmayanlar. Ve okula gidecek gücü olmayanlar. İş, emek, hak, sendika, eğitim, fırsat eşitliği...

Yine dalıp gitmiştim, ama maksadım güne güzel başlamak değil miydi benim? Martılar, vapurlar, dalga sesleri. Garsondan bir çay daha istedim. Kafamı dağıtmak ve çayımı yudumlayarak şiir yazmak için. Bir iki dize karaladım. Şiir yazasım vardı ama arkası gelmedi. Çantama koydum kâğıdı kalemi.

Çayı beklerken kafası masanın hizasında, iri, kara gözlü, dünyalar güzeli bir çocuk "Abi bir mendil alır mısın?" dedi. Yazmayı 
beceremediğim o şiir, sabahın bu saati uykulu gözleriyle bana mendil satmaya çalışıyordu. Aldım bir tane mendil. Hesapta çocuğu sevindirmek için ama o gün gerçekten gerekiyormuş mendil. Çocuk diğer masalara yöneldi, ben ardından bakıp diğer hayatlara yöneldim. Kreşte, anaokulunda, evinde, bahçesinde, yatağında onun yaşıtı çocuklar... Bir mendil satmasını, belki yirmi yaşına da gelse öğrenemeyecek çocuklar. Ben çocuğun ardından bakıp diğer hayatlara uzak şehirlere yönelecekken garson nihayet getirdi ikinci çayı. Orada bıraktım Muş'u, Diyarbakır'ı, Erzurum'u. Tunceli'de Munzur'u, Hakkari'de zap suyunu orada bıraktım. Niyetim güne güzel başlamak. Boğaz'da taze sabah çayı, Çengelköy yalıları, martı sesleri, Boğaz Köprüsü ve gemiler...

Küçük balıkçı teknelerinden büyük şileplere, yük gemilerinden lüks yatlara. Kimi ağır ağır yol alıyor, kimi kıyıya bağlı, hafif dalgalarla ağır ağır sallanıyor, kimi yolcu taşıyor. Karşı kıyıda büyük bir yalının önünde büyük ve güzel bir yat. Zengin ve şımarık ama göz kamaştıran güzelliğiyle bakanın dönüp tekrar baktığı genç bir kıza benziyor. İnsanoğlunun becerisi nelere kadir dedirtiyor. Nasıl da güzel bir işçilik. Ne kadar pahalıdır kim bilir. Yakınından geçen çok büyük bir yük gemisinin oluşturduğu dalgalarla daha çok sallanıyor. Yük gemisi çok büyük. Değil yatı, karşı kıyıdaki yan yana dizili yalıları bile görmemi engelliyor. İnsanoğlu nasıl yapıyor bu büyüklükte gemileri diye düşünüyorum.
Ereğli'de, Haliç'te, Kasımpaşa'da, Tuzla'da tersaneler var. 
Tuzla'da... Tersaneler... Tuzla... Tersane... Tuz... Ters...

Yoksulluğunun yarasına tuz basıp, ters giden hayatlarını biraz olsun düzeltmek için, ölen işçiler.
Martılara atılmış simit değil, gemilerden düşen tersane işçileri onlar. Büyük büyük gemiler, şilepler, lüks yatlar yaparken düşüp 
ölen işçiler.

Güne güzel başlamak değil miydi niyetim?
Soğudu çay
Sustu martılar...
Vapurlar kıyılara çekildi.
Yıkıldı koca köprü

Boğaz, gözyaşı olup, aktı usul usul...

-Kara gözlü çocuk! Bir mendil daha ver...


Barış Çelimli

3 Kasım 2010 Çarşamba

BAŞKALAŞAN ŞİİR

Çocukları söylerken 
Başkalaşıyor şiir
En deli şairin bile 
Aklı izan duruyor
Küçük gözlerini kısıp 
Gülümseyen bir çocuğu
İçinde taşırken şiir 
Aşk ile karışıyor.

Dağlardan 
Yollardan 
Gurbet ellerden
Aşktan ve sevgilinin güzelliğinden
Dem vurmak isteyen 
Heybetli dizelerin
Arasına girince 
Ekmek bölen küçük eller
Yürek bir çırpıda gidip 
Gömlek değiştiriyor.

Çocukları söylerken 
Dile geliyor şiir
Birazını şair
Birazını kendi diyor güzelliğinin
Avuçlarına alıp
Sanki tüm harflerini
Öpüyor kendi dizelerinin.

Meydanlardan
Yoksulluktan 
Açlıktan söz ederken
Anneleşiyor şiir
Kendi şairinden bile 
Sakınıp kucaklıyor 
İçinde çocuk geçen
Her mısrasını...

Barış Çelimli

SEN BENİM DİZLERİMİ DÖV

Dil dile küs duruyor
El elden uzak.
Aynı ağıtları harmanlayıp,
Aynı dizleri dövsekte.

Aynı göğe bakan gözler
Aynı yüzlere kör durur
Buğday aynı topraktan
Boy verirken 
Sofralar ayrı kurulur.

Bu topraklar (Ana)dolu
Kardeş dolu
Yar dolu

Analar ağıt dolu
Kardeşler acı dolu
Yâr kolu boş duruyor.

Gel;
Ben senin gözlerinden ağlayayım
Sen benim dizlerimi döv.
Lehçemizi çözmüş toprak
Ben senin dilinden kahredeyim
Sen benim dilimden söv.


Barış Çelimli